Así cantaba Joaquín Sabina, uno de los cantautores más famosos de España, una de sus canciones del año 1988 (¡ya tiene sus añitos!), incluida en el álbum “El hombre del traje gris”. Joaquín Sabina, es una de esas figuras inclasificables de la cultura española popular contemporánea, un todo terreno de la palabra, no solo cantada, sino también escrita y recitada. Poeta virtuoso, con una voz cada vez más cascada, rozando a veces la afonía, su repertorio es una historia íntima de los últimos treinta años en España. Como ya demostró el Nobel de Literatura a Bob Dylan, poesía y música son totalmente complementarios. Sabina es también autor de varios poemarios, incluido uno de sonetos, una de las formas clásicas de la poesía española.
Como explica García Montero en la introducción al libro de Sabina Ciento volando de catorce, Sabina “no es un cantante metido a poeta. Es un poeta metido a cantante”. Y como reconoce el propio cantante-poeta “Creo en la canción como género impuro, de taberna, de suburbio. Por eso amo el blues, los tangos, el flamenco”.
Sabina es autor de un montón de canciones que siguen sonando en la memoria de muchos españoles, jóvenes y no tan jóvenes. Canciones de amor y desamor. Canciones gamberras en algunos casos. «19 días y 500 noches«, «Pongamos que hablo de Madrid«, «Así estoy yo sin ti», «Donde habita el olvido», «Dieguitos y Mafaldas«, «Cerrado por derribo», «Y nos dieron las diez» … Canciones de amor y desamor, en las que suele aparecer una mujer fatal, casi un tipo literario como las mujeres de las novelas negras. Canciones muchas veces gamberras, de esas que se cantan a pleno pulmón ya de madrugada.
Pero volvamos al mes de abril, ese que nos ha desaparecido del calendario entre confinamientos, cierres y todo tipo de adversidades que la pandemia de Covid-19 nos ha traído este año. Todos nos encontramos huérfanos de ese mes de abril. ¿Dónde está, que no lo hemos vivido? Dónde están los tulipanes, los libros, las rosas, las fiestas de los niños, las tardes soleadas en parques o en terrazas. Ubi sunt, que ya decían los clásicos. Y Sabina retoma este tema clásico, para llevarlo a situaciones modestas, de clase media o media baja, situaciones incluso sórdidas: la joven estudiante que se ha quedado embarazada, la madre engañada, el hombre del traje gris que puede ser el hombre gris de traje… Es una canción dura, un cuento amargo de perdedores que no se lo merecían. Gente que intenta sobrevivir y ser feliz y fracasa. Doblemente engañados, han perdido el tiempo, su noción y algo más.
La canción fue compuesta, curiosamente, para una película dirigida por Francesc Bertriu y titulada “Sinatra”. Un imitador del gran Frank que malvive en Barcelona, abandonado por su esposa, durmiendo en pensiones de mala muerte. Un drama que contó con algunos de los actores y actrices más famosos del momento: Alfredo Landa, lanzado a la fama internacional tras su excepcional trabajo en «Los santos inocentes«, de Mario Camus, o Maribel Verdú.
La coincidencia con la pandemia de Covid-19 ha repuesto esta canción en el imaginario colectivo de muchos españoles. Se ha vuelto a versionar y hacer nuevos videos, algunos de muy bella factura, en la que el abril 2020 es el trasfondo de la historia. Una canción que emociona a tres generaciones distintas debe convertirse en un himno, que es asimismo una catarsis colectiva en tonalidad menor a la espera de un mes de mayo que nos haga olvidar el hurto de este mes de abril. Porque seguimos esperando los tulipanes.
Nisan Ayını Benden Kim Çaldı.
İspanya’nın en ünlü şarkıcı-söz yazarlarından Joaquín Sabina’nın, 1988’de çıkardığı (üzerinden epey bir zaman geçti !) “El hombre del traje gris” (Gri Takımlı Adam ) adlı albümünde yer alan bir şarkısının adı. Joaquín Sabina, çağdaş İspanyol popüler kültürünün sınıflandırılamayan figürlerinden biri; kelimenin tam anlamıyla sadece söyleyen değil, aynı zamanda yazdığının da okunduğu bir figür. Gittikçe çatlamış sesine , kimi zaman ses kısıklığının da eşlik ettiği erdemli bir ozan; repertuvarı İspanya’nın son otuz yılına arka fonda eşlik eden tıpkı bir toplama albüm. Nobel Edebiyat Ödülü’nün Bob Dylan’a verilmesini onaylarcasına, onda da şiir ve müzik birbirlerini tamamlayıcı bir nitelikte. Sabina, aralarında İspanyol şiirinin klasik biçimlerinden biri olan sonelerin de yer aldığı çeşitli şiir kitaplarının da yazarı.
García Montero’nun Sabina’nın “Ciento volando de catorce” (14’den Uçarcasına) kitabının tanıtımında dediği gibi, Sabina “şiire yatkın bir şarkıcı değil. Şarkıcı olan bir ozandır”. Şarkıcı ozanın kendisinin tabiriyle: ben, tavernada, banliyöde çalınan katışıklı şarkılara inanıyorum. Bu yüzden blues, tango, flamenkoya tutkunum”.
Sabina, genç ve çok da genç olmayan birçok İspanyol’un anısına dem vurmaya devam eden sayısız şarkının söz yazarı. Aşk ve aşksızlık şarkıları. Kimi zaman holigan şarkıları. 19 gün ve 500 gece, Diyelim ki Madrid’den Bahsediyorum, Sensiz İşte Böyleyim, Unutulmanın Yaşadığı Yer, Dieguitos ve Mafaldas, Yıkım Nedeniyle Kapalı, Ve Bize 10 Verdiler… Kara romanlardan fırlamışcasına ölümcül edebi kadın tiplemeleriyle aşk ve aşksızlık şarkıları söyledi, söyletti. Şafakta akciğerlerinin üstünde söylenen holigan şarkıları söyledi, söyletti.
Ancak, çıkamamalar, kapanışlar ve Covid-19 salgınının bu yıl getirdiği her türlü sıkıntı arasında takvimden kaybolan bu Nisan ayına geri dönelim. Hepimiz bu Nisan ayının yetimleri gibiyiz. Ne laleler, kitap günü kutlamaları, güller, çocuk partileri, parklar ya da teraslarda güneşli öğleden sonraları. Nerede kaldı o günler?. Klasiklerin dediği gibi Ubi sunt,. Ve Sabina da mütevazı, orta sınıf ya da orta-alt sınıfdan bahsederken , bu acımasız durumlara göndermelerde bulunurken, hep bu klasik temayı ele alır: hamile kalan genç öğrenci, aldatılmış anne, gri takım elbiseli Adam, gri takım elbiseli adam … Zor bir şarkıdır onunkisi, hak etmeyen ama kaybedenlerin acı masalıdır. Anlattığı, hayatta kalmaya, mutlu olmaya çalışan ve başarısız insanların öyküsüdür: Kuşkusuz aldattılar, zamanını, fikirlerini ve başka her şeyi boşa harcadılar.
Bu şarkı ilginç bir şekilde Francesc Bertriu’nun yönettiği «Sinatra» adlı bir film için bestelendi. Barselona’da Frank Sinatra’nın taklidini yaparak hayatını kazanan, kötü hayat süren, karısı tarafından terk edilmiş, kokuşmuş pansiyonlarda kalan birini anlatan; döneminin en başarılı oyuncularından Alfredo Landa ve Mario Camus’nun yönettiği Los santos inocentes’deki (Masum Azizler) olağanüstü performansının ardından kendisine uluslararası şöhret getiren Maribel Verdú gibi isimlerin de yer aldığı bir drama.
Covid-19 salgınıyla birlikte, birçok İspanyolun kolektif hayal gücünde yer eden bu şarkı yeniden su yüzüne çıkıverdi. Yeniden düzenlenerek, Nisan 2020 öyküsünün arka plan şarkısı olarak, güzel yapılmış yeni videolara eşlik etti. Üç farklı nesli heyecanlandıran bu şarkı bir marş oluverdi, aynı zamanda Mayıs ayını beklerken Nisan ayının hırsızlığını bir nebze unutmamızı sağlayan kolektif bir katarsise dönüştü. Çünkü hala laleleri bekliyoruz.
8 Şubat Cuma akşamı Tomatito’nun İstanbul’da bir konser vereceğini biliyorsunuz. Tomatito’nun farklı eserlerini kütüphanemizde bulabilirsiniz: solist sanatçı olarak, flamenkonun en önemli sanatçılarına eşlik ederken, caz yorumlarken ve Carlos Saura’nın flamenkoya ayırdığı üç filminde (Flamenco, Sevillanas ve Flamenco, flamenco). Tomatito’nun farklı alanlara yayılmış kariyerini incelerken, Türk müziğine duyduğu ilgiyi göz ardı etmek olmaz. 2001 senesinde yayınlanan Paseo de castaños isimli albümünde Türk halk şarkısı Bir Ömürlük Misafir’e yer veren sanatçı, geçtiğimiz yaz Omar Faruk ile birlikte farklı İspanyol sahnelerinde turne düzenledi. Şüphesiz bu Cuma günü gerçekleştirilecek konserde, her iki tecrübenin de etkisi hissedilecektir. İlginizi çekmesini ümit ederiz. Selamlar.
———————————————-
Ya sabéis que el próximo 8 de febrero Tomatito actuará en Estambul. A Tomatito lo pedéis encontrar en nuestra biblioteca de muchas maneras: como intérprete solista, acompañando a los más grandes cantaores flamencos, interpretando jazz y también lo podéis encontrar en las 3 películas que Carlos Saura le ha dedicado al flamenco (Flamenco, Sevillanas y Flamenco, flamenco). En esta multitud de aspectos que presenta la carrera de Tomatito, es importante destacar su interés por la música turca. Ya en 2001 en su disco Paseo de castaños incluía la canción popular turca Bir ömürlük misafir, y este pasado verano ha compartido gira por diversos escenarios españoles con Omar Faruk. Seguramente ambas experiencias estén presentes en el concierto del próximo viernes. Confiamos que os guste, saludos.
Comentarios recientes / Son yapılan yorumlar